19 Temmuz 2014 Cumartesi

BAŞARI HİKAYESİ:2 XİAMO

2014 haziran sonu itibarı ile Samsung'un karının %24 düştüğünü açıklaması ve bu düşüşün son üç çeyrektir sürekli olarak devam etmesi, bana akıllı telefon üreticileri arasındaki acımasız rekabetin çok başarılı şirketleri bile bir anda nasıl zorladığını düşündürdü.Bu güne kadar bu piyasada önce çok başarılı olarak nitelenen şirketlerin daha sonra bu piyasadan nasıl silindiğini ,önce Motorola daha sonra Nokia son olarak ise Black Berry'nin performanslarının nasıl gerilediğini ,hatta bazılarının piyasadan isimlerinin silindiğini hatırladım.Mobil telefon piyasasında ayakta  kalmak ,mevcut ve yeni rakiplerin stratejilerine cevap verebilmek için inanılmaz çevik ve inovatif organizasyonlar oluşturmak dışında başka çıkar yol olmadığını bir kez daha düşündüm.
Samsung'un  karının 2/3 ünü getiren akıllı telefon alanında şirket ciddi satış ve karlılık sorunları yaşarken,analistler bu düşüşün  ana nedenini Çin'deki pazar payının yüzde 25 den yüzde 18e düşmesi olarak açıkladılar ve bu kaybın ana nedeninin ise bu pazarda Xiamo ve Lenova'nın yaptıkları önemli ataklar olduğunu açıkladılar.Bunun dışında ortaya konulan bir başka neden ise; özellikle Samsung'un ürünlerinden son derece emin olma rahatlığı ile çok ciddi stokla yakalanmasını  ve pazarda çok hızlı biçimde modası geçen ürünlerin şirkete çok ciddi maliyet yüklemesini gösterdiler.
Samsung'un faaliyet raporuna girecek kadar tehdit yaratan Xiamo şirketini araştırdım ve bu çalışmada şirketin çok önemli stratejik farklılıklar yarattığını gördüm ve bu başarılı şirketi anlatmak istedim.
xiaomi

Lei  Jun Xiaomi’yi 2009 yılında kurarken ilk ürün olarak MIUI adını verdikleri işletim sistemini 
oluşturdu,akıllı telefon pazarına girişi ise 2010 yılı sonuna doğru oldu.

Lei Jun hiçbir zaman pazarlama faaliyetlerine para harcamak ve maliyetlerini arttırmak düşüncesinde olmadı. Takımına çeşitli internet üzernden forumlara katılmalarını, bu forumlarda düşüncelerini açıklamalarını, mail göndermelerini tercih etti ve onları bu yönde eğitti. Ayrıca bu işletim sistemini 
kullanan önemli şahısların bulunarak ortaya çıkarılması ve toplumda tanınmış kişilerin bulunarak işletim sistemlerini kullanmalarının teşvik edilmesini ve bunların örnek gösterilmeleri yolu ile tanıtım yapılmasını istediğini ifade etti. Bu kişiler daha sonra “me fun” adlı sosyal medyada kurulan fun kulübünün ilk üyeleri yapıldı.

İşletim sistemi pazarlamasında 0 bütçe ayıran şirket benzer anlayışı telefon pazarlamasındada kullanarak akıllı telefon forumu kurdular ve "me fun "adlı fun kulüp anlayışını aynen devam ettirdiler.      
2010 yılında MIUI forumu 1 milyon kayıtlı kullanıcıya ulaştı. Aynı zamanda bu kişiler fan kulübünün de üyesi oldular. Şu anda bu platform 10 milyon kayıtlı kullanıcı ve 100.000 günlük mail alan bir sistem haline geldi. Forumda download merkezi, Xiamio koleji gibi çeşitli bölümler bulunmaktadır. Özellikle fun kulüp üyeleri şirketin ürün araştırma, geliştirme, pazarlama ve halkla ilişkiler alanında kullandığı çok önemli bir kaynak haline geldi. Bu kulübe katılanlar sistemde bir takım aktiviteler düzenlemekle kalmayıp aynı zamanda sistem dışında da (off line) şehir beraberlikleri organize etmekteler.Bugüne kadar 31 şehirde düzenlenen fun kulüp toplantıları dışında şirketin resmi olarak düzenlediği ve her iki haftada bir yaptığı resmi toplantılara ise 30 – 50 kişi arasında katılımcı iştirak ediyor ve bu toplantılara katılanlar şirket mühendisleri ile bir araya geliyorlar. Şirketin resmi 
toplantıları bugüne kadar 300/400 kez yapıldı ve düzenli bir şekilde devam ediyor.Lei Jun bu toplantılar dışında fun kulüp üyeleri için yeni ürün tanıtımlarında çok önem verdiği festivaller düzenleyerek ürünün daha geniş kitlelere duyurulmasını  sağlamaya çalışıyor.Fun kulüp üyelerinin % 42’si şirkete son derece bağlı ve şirketten en az  2 ile 4 civarında akıllı telefon satın almış  olan kimselerden oluşuyor.

Hayran kitle yaratmak dışında pazarlama  faaliyetleri için çeşitli sosyal medya uygulamalarındanda çok ciddi biçimde faydalanılıyor.Bu platformlardan "Weibo"yeni katılımcılar sağlamak için,"Forum bu kullanıcıları sadık "fun kulüp "üyesine çevirmek için, "Wechat "ise müşteri ilişkileri için kullanılan bir uygulama olarak hazırlanmıştır. "Weibo’da" 2 milyon takipçi ve "Wechat’ta"ise 2,6 milyon kayıtlı üye bulunuyor. Satışlarını kendi hayranları için yapmak istediklerini sürekli vurgulayan şirket ,müşterilerinde bağlılık yaratmakta gerçekten çok başarılı gözüküyor,hatta müşterilerini şirketin kültürüne uygun yaklaşıma taşımak konusunda bile önemli aşama 
kaydettiklerini ifade ediyorlar.

Xiaomi, bugün gelinen noktada Çin’in Apple’ı olarak adlandırılıyor,kuruluşundan sadece 3 yıl sonra dünya devleri ile rekabet edecek bir büyüklüğe ulaşan ve gelişimi ile rakiplerini korkutan bir şirket olarak gelişimini artarak sürdürüyor.2012 de 7,2 milyon akıllı telefon satışı, 2013’te 19milyon adet akıllı telefon satışı yapan, 2014’te 60 milyon ,2015 te ise 100 milyon adet satış hedeflemiş bir şirket olarak bu hızla gelişmesi devam ettiği takdirde ,dünya ölçeğindede önemli bir oyuncu olacaktır. Apple'ın 2013 de 125 milyon telefon sattığı düşünüldüğünde, sadece Çin ve güneydoğu Asya’nın bazı ülkelerinde faaliyet gösteren ,sadece üç yıllık bir şirket için gelinen nokta inanılmaz olarak değerlendiriliyor. Şirketin pazar değerinin son dönemde 10 milyar $’a ulaştığı ve bu değerin Blackberry’nin iki misli ve Sony'nin ise yarısına ulaştığını söylersek bu değer konusunda daha kolay mukayese imkânı yaratmış oluruz.


Xiaominin gerek İphone ve gerekse Galaxy kalitesine gelmesine biraz daha zaman kaldığı şeklindeki yorumlar olmasına rağmen şirketin sunduğu kaliteye göre fiyatı oldukça makul olarak değerlendiriliyor.Bu fiyatlama özellikle yaratılan düşük maliyet ,düşük  kar marjı vede aracısız satış yapılmasının getirdiği avantaj nedeni ile oldukça düşük tutulmakta ve bu model ,şirkete satışlarda önemli avantaj yaratıyor, 13 megapiksel Sony kamera, 2 gigabit ram ve Nvidia Tehra çip içeren Mi 3 modeli akıllı telefonu şirket Çin’de 327 $ a satarken, İphone 5S Çin’de 866 $ a, Samsung ise 32 GB Galaxy’yi 884 $ a satabilmektedir.

Şirket kuruluşundan itibaren üretimini Foxconn firmasına (Apple'ada üretim yapan)yaptıran şirket geçen seneden itibaren hardware üretiminede girmiş ve bu konuda da önemli bir eşiği aşmış gözüküyor.

Xiamo, özellikle araştırma ve geliştirme faaliyetlerine de çok ciddi yatırım yapmaktadır,bu alandaki başarısını ,müşterinin reaksiyonlarını çok yakından takip edebilmelerine bağlayan analistler müşterilerin eğilim ve tercihlerine direkt temas kurabilme imkanları nedeni ile anında ulaşan şirketin rakiplerine göre oldukça önemli rekabet avantajı yarattığına vurgu yapıyorlar.

Sektördeki hızlı değişim ve ürünlerin hayatının çok kısa olmasının şirkete getirdiği  riski;üretim ve stoklama uygulamaları ile vede kendilerine özgü oluşturdukları satış sistemlerinin  hızı sayesinde en aza indirmeyi başaran şirket bu alanda inanılmaz bir rekabet avantajı yaratıyor.

Satış anlayışı olarak rakiplerinden çok ciddi anlamda ayrışan Xiamo İnternetten direkt satış yönetimini seçtiği için müşteri beklentilerini kolayca yönetebilmekte ve özellikle internet üzerinden yaptığı yeni ürün lansmanlarında çok ciddi satış rakkamlarına ulaşabilme ve çok kısa sürede stoku eritebiliyor.Şirketin Çin’de geçtiğimiz yıl çıkardığı Mı 3 ürünününde 2 dakika içinde 100.000 satış yapması gerçekten çok etkileyici, diğer yandan yine geçen sene yeni girdiği Singapur piyasasında satışa başladığı ilk 10 dakikada tüm stoklarını tükettiğini görmekteyiz.Pazarlamada müşterinin markaya bağımlı hale getirilmesine en önemli örnek olarak gösterilebilecek şirket aslında tüm stratejik kararları ile kendini rakiplerinden ayrıştırıyor.

Bugünün rekabetçi pazar şartlarında şirketlerin başarılı olmasında en önemli ayrıntı, şirketin farklı stratejiler uygulayabilmesinden geçiyor,Xiamo farklılıklarını ortaya koyan ve kısa sürede çok başarılı olabilen bir örnek olarak bence son dönemde en fazla öne çıkan şirket olarak gözüküyor.

15 Temmuz 2014 Salı

DÜNYA KUPASI SONRASI ORTAYA ÇIKAN GERÇEK

Dünya kupası ve ekonomisi adlı yazımın son iki paragrafı şöyleydi; 
Parasal değerlemeler sonrası yarı finalin dört finalistinin Brezilya, İspanya, Arjantin ve Almanya olarak ortaya çıktığını, finalin adının ise Brezilya ve İspanya olması gerektiğini söylüyor.

Tabii sporda her şey para ile ölçülemez diyenler ile para o takımın performansının bir ölçüsüdür diyenler arasındaki farklı yorumlara en iyi cevabı Dünya Kupasına katılan takımlar verecek.

Yazıdaki bakış açısı ile öngörülen dört finalistten üçünün son dört takım arasına girmesi konusunda gösterilen isabet, finaldeki takımları bilmede sınıfta kaldı. Almanya ile Arjantin'in final oynaması Hollanda ile Brezilya’nın da 3.lük maçına çıkması, diğer yandan İspanya’nın hüsrana uğraması aslında kendi içinde bazı gerçeklerin öne çıkmasını sağladı.

Aslında İngiltere milli takım kaptanı Gerrard Almanya'nın şampiyon olması ile ilgili en doğru tanımlamayı şu cümle ile yaptı; “Brezilya'nın Neymar'ı var, Arjantin’in Messi'si var, Hollanda’nın Robben'i var, Almanya’nın ise takımı var.” Son derece isabetli bir şekilde takım olmanın, sistemin önemini belirten Gerrard'a İngiliz basını kendi milli takımları ile dalga geçerek şu cümlelerle cevap verdi; "Futbolla ilgili son derece doğru tespitler yapabilme yeteneğimiz var ancak bunu sahaya yansıtabilen bir milli takım yaratamadık!"Almanya'nın şampiyonluğu Financial Times gazetesinde Gideon Rachman imzalı bir yazıda değerlendirilmiş ve Alman milli takımı "Tüm parçaları çok iyi bir ahenk içinde çalışan, iyi dizayn edilmiş bir makine" şeklinde tanımlanmıştır.

Almanya'nın 1954,1974,1990 ve 2014 tarihlerinde elde ettiği Dünya şampiyonluklarının tesadüf olmadığı şeklinde değerlendirmeler bu başarıyı o yıllarda ülkenin yaşadığı ekonomik başarılara bağlamaktadır. Bu değerlendirmeler;  ikinci dünya savaşı sonrası ülkenin tekrar toparlanmasının 1954 yılına denk geldiğini, ekonomik mucizenin gerçekleştiği ve öne çıktığı yıl olan 1974 yılında ikinci şampiyonluğun alındığını, Berlin duvarının yıkıldığı 1990 yılında yine başarının geldiğini ve son olarak bu yıl ise Almanya'nın Avrupa Birliğinde ekonomide lokomotif ülke olarak öne çıktığını ifade ederek, sportif  başarılarla ülke ekonomisindeki  başarıların çakıştığı yorumlarını yapmışlardır. 

Almanya'nın bu turnuvada çok önemli bir başka farklılığı kendileri için özel olarak geliştirilmiş bir yazılım programı ile yarattığı ortaya çıktı. Bir bilgisayar yazılım firmasının Alman Futbol Federasyonu için geliştirdiği özelleştirilmiş bir program çözümüyle takımın antrenmanlarını ve oynadığı maçları kameralarla takip ederek, saha içinde ve özel çalışmalarda sporculara dair tüm verileri topladığı açıklandı. Bu program sayesinde elde edilen bu veriler, bu programın çözümüyle saniyeler içinde analiz edilerek çıplak gözle fark edilemeyen performans detaylarının dökümüne ulaşılabildi. Yapılan analizler Alman oyuncuların topu daha kısa süre ayaklarında tutmaları gerekliliğini ortaya çıkardı. Antrenmanlarda  üzerinde ısrarla durulan hızlı paslaşma ve daha hızlı oyunun en çarpıcı örneğinin 7 – 1 galip geldikleri Brezilya maçında görüldüğünü söylemek mümkün. Buna göre Almanlar, anlık veri analizlerinden yararlanarak 2010'da 3,4 saniye olan ortalama ayakta top tutma süresini 2014'te 1,1 saniyeye indirmeye başardı. Bu sistemde sadece kendi milli takımlarının analizleri yapılmakla kalınmayıp rakipler de analiz edildi. Nitekim yapılan analizde Fransa savunmasının göbeğinde güçlü olduğu fakat beklerinin sürekli ileri çıkması nedeniyle kanat savunmasında zayıf kaldığı verilerle ortaya konuldu ve maç öncesi teknik ekip bu saptamayı da dikkate alan bir sistem  oluşturdu ve başarı kazanıldı.

Ürünü oluşturan firmanın açıklamalarına göre “Bir antrenmanda 10 dakika içinde, 10 oyuncunun, 3 farklı topla yapabildiği hareketleri, 7 milyon adet farklı veri oluşturarak toplayan sistem, oyuncuların antrenman performansını da bu şekilde takip edebilme imkânına sahip. Bir teknik heyetin çıplak gözle bu bilgiyi takip edip doğru performans istatistiklerine ulaşması imkansız ancak bu  altyapı sayesinde Alman Milli Takımı bu büyük veriyi saniyeler içinde canlı olarak analiz edip anlamlı veriye dönüştürebiliyor ve başarıya giden yolda doğru taktiğe ulaşabiliyor.

Diğer yandan Almanya’nın Brezilyayı 7 – 1 yendiği maçta, oyun 5 – 0 giderken oyuncusunun yanlış pasına kıyametler koparan antrenör Löw'ün bu davranışı aslında disipline verdiği önem ile makine intizamının her şartta bozulmadan devam etmesi gereğini oyunculara göstermesi bakımından önemliydi.

Son olarak Almanya’nın finale gelene kadar oynadığı maçlarda rakibi Brezilyadan 45 km daha fazla koştuğunu istatistiklerde gördüğümüzde ve buna ilave olarak yukarıdaki saptamalarla birlikte Almanya'nın şampiyonluğunu değerlendirdiğimizde; aslında hayatın çoğu alanında geçerli olabilecek sihirli formül aşağıdaki şekilde oluşmuş oldu;

"Daha çok çalışıp efor sarf edecek, günümüzün teknolojik altyapı imkanlarından sonuna kadar yararlanacak, çalışanlara bir takımın önemli bir parçası oldukları hissini verecek ve de disiplini her alanda tavizsiz uygulayabilecek bir kurumun başarısız olma ihtimali yok denecek kadar azdır."

14 Temmuz 2014 Pazartesi

SİGORTA SEKTÖRÜNDE "İŞ YAZMA DÖNGÜSÜ"

Tüm dünya sigorta pazarlarında karlı yıllar sonrasında fiyatların yumuşadığı ve karlılığın düşmeye başladığı bir dönemle karşılaşılır daha sonra benzer döngünün tekrarlandığı görülür ki bu iniş çıkışların sigortacılıkta iş yazma döngüsü (underwriting cycle) ya da sigortacılık döngüsü (insurance cycle) olarak adlandırıldığını söylememiz lazım. Bu mekanizma serbest rekabet sisteminde sistemin doğru çalışmasına katkı sağlayan, piyasa şartlarının belirlediği bir düzendir.

Sigorta döngüsünün nasıl çalıştığı aşağıdaki grafikte özetlenmiştir.


Dünyada bu iniş çıkışları belirleyen en önemli nedenler aşağıdaki gibidir.

Ø  Şirket karlılıkları
Ø  Sektördeki oyuncuların iştahı
Ø  Sektöre yeni girenlerin ya da sektörde bulunup yeniden pazar payı yapmak isteyenlerin 
davranışları
Ø  Reasürans piyasasının kapasite durumu
Ø  Faizlerin seviyesi
Ø  Katastrofik nitelikli hasarlar

Sigorta sektöründe "sıkı pazar" koşullarında sigorta şirketleri teminat vermekte zorlanırlar. Poliçe şartlarında daraltmaya giderler ve fiyatları ciddi anlamda yükseltirler. Bu dönem müşteriler açısından oldukça zor geçer ve ciddi anlamda mutsuzluk oluşur. Bu dönemde teminat bulamadığından ya da fiyatların yüksekliğinden dolayı sigortasız kalan çok sayıda sigorta müşterisi ile karşılaşılır.
Sıkı pazar koşullarında elde ettiği karı yeterli gören mali açıdan gerekli yeterliliğe sahip şirketlerin fiyatları rakiplerinin verebileceği sınırın altına çekerek artık piyasa payına dönük yaklaşımlar göstermesi aslında "yumuşak pazar"a geçişi başlatır. Diğer şirketlerde bu yaklaşıma cevap verirler. 

Piyasa payını yükseltmek isteyen şirketlerin gerek olası teknik zararlara göğüs germeyi mümkün kılacak bir mali güce sahip olması, bunun yanında kazandıkları pazar payının getireceği ilave operasyonları kaldıracak organizasyonel yapılanmayı önceden öngörerek kendini bu büyümeye hazırlaması mutlaka şarttır.

Diğer sigorta şirketleri için özellikle "yumuşak pazar" döneminde bu gelişmeler cevap verebilecekleri çeşitli stratejik yaklaşımlar bulunmaktadır.

Bazı şirketler ellerinde tuttukları portföyü her hâlükârda kaçırmamak üzere bir fiyatlama stratejisi oluşturarak yeni iş almadan bu dönemi atlatmak yaklaşımı ile devam ederler. Hatta fiyatlar teknik seviyenin altına gelse bile sadık müşteri şirket açısından maliyetsiz müşteridir anlayışı ile mevcut pazar paylarını korumaya ya da çok düşürmemeye çalışırlar.
 
Diğer bir strateji ise bu pazar şartlarında bile konuya teknik bakan ve her bir işin hak ettiği fiyata kadar esneklik gösterip onun altına kesinlikle inmeyen ve piyasa payı kaybetmeyi göze alan yaklaşımdır. Bu yaklaşımın tabiidir ki uzun vadede zarar yazma ihtimali diğer rakiplerine göre çok daha azdır.
 
Yumuşak pazar şartlarında özellikle dikkat edilmesi gereken uygulamalar aşağıdaki gibidir.

Ø  Dağıtım kanalı yönetiminin daha etkin ve yakın yapılması
Ø  Segmentasyonun daha seçici yapılması
Ø  Mali gelirin maksimize edilme imkânlarının araştırılması
Ø  Reasürans yaklaşımında değişikliğe gidilmesi
Ø  Uzun kuyruklu işlerde yoğunlaşmadan kaçınılması
Ø  İş kabulde daha dikkatli olunması

Bu sistemin başarısı şirketlerin sağlıklı yapılarının korunmasına ve bunun için zamanında ve tam olarak denetlenmelerine ,gerekli tedbirlerin vakit geçirilmeden alınmasına bağlıdır. Halka açıklık oranı yüksek batılı piyasalarda finansal analistler, dış denetim firmaları, değerlendirme kuruluşları, denetleyici otorite, şirketin iç denetim yapıları, risk yönetim departmanları bu dönemlerdede sistemin sağlıklı işlemesini sağlayan önemli emniyet supaplarıdır.

Sigorta sektörümüzde uzun yıllar itibarı ile genelde "yumuşak pazar" şartlarının geçerli olduğunu, fiyatların genelde düşme eğiliminde olduğunu, bunun sonucunda sektör oyuncularının zarar ettikleri bir pazarın devam ettiğini söyleyebiliriz. Ülkemizde ilk kez 2013’te sektörün "sıkı pazar" şartlarını uyguladığını ancak bu dönemin  çok kısa sürerek 2014 yılında tekrar "yumuşak pazar" şartlarına hızla geri dönüldüğünü görmekteyiz.

Yazımda özetlediğim gibi  sigortacılıkta mekanizma çok açıktır,dünyanın gelişmiş piyasalarında sigorta sektörü fiyat düşürdüğünde ve zarar ettiğinde  bu döngüye hangi şirketin nasıl reaksiyon verdiği, bu döngüyü yönetmekte başarılı olan şirketlerin stratejik yaklaşımları, gerekli yanıtı zamanında veremeyen şirketlerin ise nerelerde yanlış yaptıkları konuşulur.Bizim piyasamızda ise  bu döngü son derece yanlış bir biçimde şirket yöneticilerinin yada toplamda sektörün basiretsizliği ve beceriksizliği olarak açıklanır.

7 Temmuz 2014 Pazartesi

WIMBLEDON TENİS TURNUVASI

Wimbledon tenis turnuvası 2 hafta süren maçlardan sonra çok çekişmeli ve çok heyecanlı geçen erkekler finali ile kapandı. Finalde Roger Federer ile Novak Djokovic arasındaki maç sportif çekişmesi yanında ödül töreni ile de çok öğretici oldu.

1877 yılından beri All England Lawn Tennis ve Croquet Club tarafından düzenlenen Wimbledon, Avusturalya Açık, Fransa Açık (Roland Garros) ve Amerika Açık ile beraber dünyadaki 4 büyük Grand Slam tenis turnuvasından birisi olma özelliğini taşıyor. Bunun yanında ayrıca çim kortta oynanan tek Grand Slam turnuvası özelliği de var.

Wimbledon tenis turnuvasının seyirciler, oyuncular, hakemler, tüm katılanlar nezdindeki prestijini, bu turnuvanın bir parçası olmaktan duydukları onuru ifadelerinden ve hareketlerinden her an hissetmek mümkün. Turnuvaya katılanların merkez korttaki giyimleri, biletlerin 2.500 – 5.000 pound civarında satılabilmesi, bu kadar yıldır bu turnuvanın hala rağbet görmesi, oyuncuların bu turnuvanın dünyadaki en önemli turnuva olduğunu açıkça ifade edebilmesi, bu turnuvanın bu seviyede hala nasıl konumlandırılabildiğini insana düşündürüyor. Bu başarının arkasında yıllardır tavizsiz biçimde uygulanan prensipler, gelenekler ve tabii ki kurumsallaşma yatıyor.

Bu turnuvanın ödül törenine istisnasız her yıl Kent Dükü’nün ve kraliyet ailesinin katılımları ayrıca bu turnuvaya çok önemli katkı sağlıyor. Ödül verenlerin hiç konuşma yapmamaları ve kendilerini ödül alan oyuncuların önüne çıkarmama gayretleri acaba gelişmişlik düzeyi ile ilgili mi diye insan düşünmeden edemiyor.

Tenisçilerin bugün geldikleri nokta itibarı ile her birinin önemli bir serveti olduğunu diğer yandan çok meşhur kişiler olduklarını düşündüğümüzde, işlerine gösterdikleri saygı, hedeflerine kilitlenmeleri ve sürekli yoğun biçimde çalışmaları ve kendilerini geliştirmeleri gerçekten her türlü övgüyü hak ediyor. Roger Federer’in 17 kez Grand Slam şampiyonluğu sonrası 32 yaşına gelmiş bir tenisçi olarak "gelecek yıl yine geleceğim" demesi, diğer yandan maçı anlatan spikerin Federer için "kendini inanılmaz geliştirdiği bu turnuvada kesinlikle gözüküyor" şeklindeki ifadesi, Federer’in tenis sporu için oldukça yaşlı sayılmasına rağmen bu yaşta gelişimini sağlayacak şekilde sürekli çalıştığını gösteriyordu.

Tenisçiler ödül törenindeki konuşmalarında özellikle ailelerinden ayrıca bahsettiler. Federer ikizlerinden, Djokovic ise doğacak çocuğundan bahsederken aslında sporcunun hayatında aile yaşamının önemini sözleri ile vurguladılar.

Diğer yandan, önce Federer birinci olan rakibini kutlarken "5. sete gelebileceğimi düşünmemiştim. Ben Novak’ı bu inanılmaz maç için ve de bu maçı hak ettiği için tebrik ediyorum" şeklinde bir ifade kullandı. Djokovic ise ikinci olan rakibini överek ne kadar önemli bir oyuncu ile oynadığını ifade ederken "Federer şahane bir sporcu, büyük şampiyon ve her zaman bir rol modeldir, ben kişisel kariyerine çok büyük saygı duyuyorum" dedi. Aslında her ikisi de rekabetin nasıl olması gerektiğini ve rakibe saygı göstermenin kendini küçültmek demek olmadığını gösterdiler.

Djokovic’in aldığı kupayı kendisini yetiştiren ve her şeyi öğrendiği ilk koçu Jelena Gencic'e (geçen sene vefat eden) adaması, insanların her seviyede vefa duygularını kaybetmemesi gerektiğini göstermesi bakımından önemliydi.

Sporun asil ve ulvi bir yarışma olduğunu gösterdikleri için hem oyuncuları ve hem de sistemi bu şekilde kurgulayan tenis federasyonlarını tebrik etmek gerekiyor. Ülkemizdeki spor yöneticilerinin ve oyuncuların bu örnekleri görerek artık kendilerini geliştirmelerinin gerektiğini düşünüyorum.

Çalışmaktan vazgeçmeyen, kendini sürekli geliştirme arzusunu kaybetmeyen, her yaşta kendisini geliştirmeyi düşünen, şöhret olmasına rağmen şımarmayan, mütevazi olan, rakibe saygıdan vazgeçmeyen, düzgün yaşam ve aile hayatının önemini gösteren, kaliteden taviz vermeyen, vefalı olmayı beceren bu insanlardan öğrenecek çok şey var.

1 Temmuz 2014 Salı

SİGORTA SEKTÖRÜNÜN SON 5 YILLIK PERFORMANSI

Elementer sigorta sektörünün son 5 yılının analizi yapıldığında 2013 te toplam karlılık sonuçları itibarı ile diğer yıllara göre belirli bir iyileşme trendine girdiği ancak yine de ideal performansa ulaşmakta zorlandığı görülmektedir.

Serbest rekabet sisteminde sektörün toplam sonuçları sadece trend hakkında bir fikir vermesi bakımından önemlidir. Ancak asıl olan bu sistemde sektörü oluşturan oyuncuların her birinin başarısı ya da başarısızlığıdır. Zaten rekabette şirketleri ayrıştıran, şirketi öne çıkaran ya da geri bırakan şey o şirketin sektörden bağımsız gösterdiği performanstır.Sigorta sektörümüzde bazı yıllarda öne çıkan , başarılı performansa ulaşan şirketlerimiz görülmektedir,bu şirketler  uyguladıkları başarılı iş kabul politikaları, doğru fiyatlama modelleri , etkin hasar maliyet kontrolü, genel gider optimizasyonu ve farklı dağıtım kanalı stratejileri ile rakiplerinden ayrılabilmişlerdir.

Sigorta sektöründe performansın en önemli ölçüsü bileşik orandır (Combined Ratio). Bileşik oran bilindiği gibi basitçe; oluşan net hasarın kazanılmış net prime bölünmesi sonucu ortaya çıkan hasar/prim oran ile operasyonel giderlerin kazanılmış prime oranının toplamıdır. (Aslında reasürans masrafı etkisi de ayrıca dikkate alınır ancak daha basit olması bakımından bu çalışmada dikkate alınmamıştır)

Sigorta Birliğinin “Sigorta ve Emeklilik Şirketlerinin 31.12.2013 tarihi itibarı ile Teknik ve Finansal Sonuçlarının Analizi” raporu dikkate alındığında sigorta sektörümüzün bileşik rasyo gelişimi aşağıdaki şekilde oluşmuştur.

 
2013
2012
2011
2010
2009
% 101,62
% 113,09
% 107,58
% 109,47
% 109,67

Görüldüğü üzere; yıllar itibarı ile sigorta sektörü başabaş noktası olan  % 100 bileşik oranının altında bir sonuç üretememiştir.Bu performansı değerlendirirken serbest rekabetin uygulandığı gelişmiş piyasalarda da  sektör bileşik rasyosunun bu seviyelerde olduğunu ,bu ülkelerde  olağanüstü başarılı yıllarda en fazla %90-100 aralığında olabileceğini ,bu noktadan itibaren mutlaka sigorta döngüsünün etkisi ile bu oranın hemen yukarı çıktığını görmekteyiz.Örneğin İngiltere sigorta sektörü oto branşında sektör bileşik rasyosunun genelde %100 ün üzerinde gerçekleştiğini ,bu oranın 2012de 
 %104.7 ve 2013de ise %101.7 olduğunu belirtmemiz gerekir .
 
Bileşik rasyoyu oluşturan katmanlar incelendiğinde görülen ilk sonuç hasar oranında sektörün gelişimidir.

2013
2012
2011
2010
2009
% 71,22
% 80,67
% 75,54
% 75,96
% 76,49

Hasar oranını etkileyen en önemli stratejiler şirketin uyguladığı satış politikası ,iş kabul anlayışı  ,fiyatlama sistemidir. Bu prim üretimini oluştururken uygulanan bütün bu uygulamalar  sonucunda şirketlerin hasar oranında elde edecekleri  başarı o şirketin kârlılığına direkt olarak etki yaratmaktadır.

Bileşik rasyonun diğer bir unsuru olan operasyonel giderlerin kazanılmış prime oranı olarak ifade edilen masraf oranının sektördeki gelişimi ise aşağıdaki şekilde oluşmuştur.

2013
2012
2011
2010
2009
% 27,64
% 29,99
% 31,13
% 32,83
% 32,15

Son yıllarda sigorta endüstrisinde elde edilen en önemli başarı ,masrafların kontrol altına alınması yolundaki çabalar sonucunda sağlanan gelişmedir. Sigorta şirketlerinin dağıtım kanal stratejileri, iç sistem yönetimleri, masraf yönetimleri ve şirket kültürü aslında bu oranları direkt olarak etkileyen uygulamalardır.

Rekabetçi bir piyasada sigorta şirketlerinin  verimli çalışamaması halinde bu maliyeti sigortalıya fiyat olarak yansıtması sürdürülebilir değildir. Bu oranın gelişmiş ülkelerdeki verimli çalışan şirketlerde % 22 - % 25’ler seviyesinde gerçekleştiğini görüyoruz, bu konuda şirketlerimizin hala gidecekleri yol bulunmaktadır.

Giderlerin analizinin sektör anlamında daha derin bir biçimde yapılması durumunda, ilk 10 şirketin % 25,2, ikinci 10 şirketin % 32,2 son 19 şirketin ise % 44’lük masraf oranı ile çalıştığını görmekteyiz. Aslında rekabetin önemli unsurlarından biri olan bu kalemdeki farklılıklar şirketlerin diğerlerine göre ne kadarlık  bir fiyat avantajı yaratma potansiyeline sahip olduklarını  göstermektedir. Diğer faktörleri dikkate almasak bile sadece bu kalemde ilk 10 sigorta şirketinin  son 19’da yer alan şirketlere göre % 18,8 daha ucuz satma avantajı yaratabileceği matematiksel olarak görülmektedir.Bu farkı yaratan ;  ölçek ekonomisine uygun prim üretiminin bu şirketlerce  sağlanamaması ve şirketlerin ilk on şirketten farklı çalışma ve fiyatlama stratejilerinin olmamasıdır.(Bu grupta niş pazar yaratan şirketler de  bulunmaktadır, bu yorum onları kapsamamaktadır)

Rekabette bileşik rasyonun aşağı çekilmesi için uygulanacak stratejiler sonucunda oluşacak tarifelerin piyasa payını ne ölçüde etkilediği sigorta pazarlarında yaygın olarak görülmektedir. Diğer yandan bileşik rasyoda her hangi bir iyileşme sağlamadan yapılan fiyat indirimlerinin ise şirketleri mutlaka zarara uğrattığını , sermayedarın yeni sermaye koymak zorunda kaldığını, sermayedarın bu sermayeyi koyamadığı durumlarda da bunu tüketicilerin yüklendiği örnekleri tüm dünya sigorta piyasalarında görmekteyiz.