1877 yılından beri All England Lawn Tennis ve Croquet
Club tarafından düzenlenen Wimbledon, Avusturalya Açık, Fransa Açık (Roland
Garros) ve Amerika Açık ile beraber dünyadaki 4 büyük Grand Slam tenis turnuvasından
birisi olma özelliğini taşıyor. Bunun yanında ayrıca çim kortta oynanan tek Grand
Slam turnuvası özelliği de var.
Wimbledon tenis turnuvasının seyirciler, oyuncular, hakemler,
tüm katılanlar nezdindeki prestijini, bu turnuvanın bir parçası olmaktan
duydukları onuru ifadelerinden ve hareketlerinden her an hissetmek mümkün. Turnuvaya
katılanların merkez korttaki giyimleri, biletlerin 2.500 – 5.000 pound
civarında satılabilmesi, bu kadar yıldır bu turnuvanın hala rağbet görmesi,
oyuncuların bu turnuvanın dünyadaki en önemli turnuva olduğunu açıkça ifade
edebilmesi, bu turnuvanın bu seviyede hala nasıl konumlandırılabildiğini insana
düşündürüyor. Bu başarının arkasında yıllardır tavizsiz biçimde uygulanan
prensipler, gelenekler ve tabii ki kurumsallaşma yatıyor.
Bu turnuvanın ödül törenine istisnasız her yıl Kent Dükü’nün
ve kraliyet ailesinin katılımları ayrıca bu turnuvaya çok önemli katkı
sağlıyor. Ödül verenlerin hiç konuşma yapmamaları ve kendilerini ödül alan
oyuncuların önüne çıkarmama gayretleri acaba gelişmişlik düzeyi ile ilgili mi
diye insan düşünmeden edemiyor.
Tenisçilerin bugün geldikleri nokta itibarı ile her
birinin önemli bir serveti olduğunu diğer yandan çok meşhur kişiler olduklarını
düşündüğümüzde, işlerine gösterdikleri saygı, hedeflerine kilitlenmeleri ve
sürekli yoğun biçimde çalışmaları ve kendilerini geliştirmeleri gerçekten her
türlü övgüyü hak ediyor. Roger Federer’in 17 kez Grand Slam şampiyonluğu
sonrası 32 yaşına gelmiş bir tenisçi olarak "gelecek yıl yine
geleceğim" demesi, diğer yandan maçı anlatan spikerin Federer için
"kendini inanılmaz geliştirdiği bu turnuvada kesinlikle gözüküyor"
şeklindeki ifadesi, Federer’in tenis sporu için oldukça yaşlı sayılmasına
rağmen bu yaşta gelişimini sağlayacak şekilde sürekli çalıştığını gösteriyordu.
Tenisçiler ödül törenindeki konuşmalarında özellikle
ailelerinden ayrıca bahsettiler. Federer ikizlerinden, Djokovic ise doğacak
çocuğundan bahsederken aslında sporcunun hayatında aile yaşamının önemini
sözleri ile vurguladılar.
Diğer yandan, önce Federer birinci olan rakibini
kutlarken "5. sete gelebileceğimi düşünmemiştim. Ben Novak’ı bu inanılmaz
maç için ve de bu maçı hak ettiği için tebrik ediyorum" şeklinde bir ifade
kullandı. Djokovic ise ikinci olan rakibini överek ne kadar önemli bir oyuncu
ile oynadığını ifade ederken "Federer şahane bir sporcu, büyük şampiyon ve
her zaman bir rol modeldir, ben kişisel kariyerine çok büyük saygı
duyuyorum" dedi. Aslında her ikisi de rekabetin nasıl olması gerektiğini
ve rakibe saygı göstermenin kendini küçültmek demek olmadığını gösterdiler.
Djokovic’in aldığı kupayı kendisini yetiştiren ve her
şeyi öğrendiği ilk koçu Jelena Gencic'e (geçen sene vefat eden) adaması,
insanların her seviyede vefa duygularını kaybetmemesi gerektiğini göstermesi
bakımından önemliydi.
Sporun asil ve ulvi bir yarışma olduğunu gösterdikleri
için hem oyuncuları ve hem de sistemi bu şekilde kurgulayan tenis
federasyonlarını tebrik etmek gerekiyor. Ülkemizdeki spor yöneticilerinin ve
oyuncuların bu örnekleri görerek artık kendilerini geliştirmelerinin
gerektiğini düşünüyorum.
Çalışmaktan vazgeçmeyen, kendini sürekli geliştirme arzusunu kaybetmeyen, her yaşta kendisini geliştirmeyi düşünen, şöhret olmasına rağmen şımarmayan, mütevazi olan, rakibe saygıdan vazgeçmeyen, düzgün yaşam ve aile hayatının önemini gösteren, kaliteden taviz vermeyen, vefalı olmayı beceren bu insanlardan öğrenecek çok şey var.
Cemal Bey, çok teşekkür ederim paylaşımınız benim için çok değerliydi..artık Eurosport tenis yayını yapmıyor ve wimbeldonu tamamen kaçırdım. Takip ettiğim dönemde Roger Federer uzun zamandır final oynamıyordu. finalin videosunu izleyeceğim.Grandslam veya herhangi bir turnuvada teniscilerin mütevazi duruşu ve elbette rakibe saygısı ve öte yandan yenildiklerinde rakiplerini kutlama becerisi.. zenginleşmiş bir kültür var teniste. Tüm bunlar tesis edilmiş bir spor dalında bir de finali kucaklayan kişi olunca o kişilerin duygu patlamaları geçirdikleri anın değeri? ...üstüne üstlük dediğiniz gibi adamlar milyoner, onlara ne saatlerce tenis maçı yapmak! işini aşkla sevmek bu olsa gerek..elbette tenisi saygın hale getiren ve geliştiren temel taşlar mevcut. Kökleşmiş grandslam'lar gibi...ama bu adamlar gerçekten tam bir ilham kaynağı..Gene de Nadal'cı olduğumu söylemekte fayda var. Savaşçı ve mücadeleci ruhu dışında hala çoçuk ruhunu taşıyan "milyoner" bir sportmen. Snooker ise tam ters bir durumda diye düşünüyorum...saygılar
YanıtlaSilNadal en iyisi gibi ama çim sevmiyor galiba,snooker benim için seyretmesi zor bir spor,
YanıtlaSilFavorim Nadal olmakla beraber; Federer, değeri yüksek olan bu spora çok şey (centilmenlik, sürdürebilir başarı, samimiyet, vicdan vb) katmıştır...Hatta son on yıla yalnızca başarıları ile değil, pozitif rekabet ve tenisin gelişmesi adına yaptıkları ile damgasını vurmuştur.... Teniste oluşan pozitif kültürün mihenk taşlarından biridir Federer...
YanıtlaSilNadal toprakta harikadır. Cemal Bey, ben zaten artık baştan sona hiçbir müsabakayı izleyemiyorum...TV canlı yayını yakalamak bir başarı. TV kendi kendine yayın yapar ben de gelir bakarım..Sonra kritik yerlerde müsaitsem bi oturur izlerim :) Evin içinde zaten tatlı bir müsabaka var...Snooker çok zevkli bir spor dalı ancak kurumsallaşamamış..Oyuncular puan kazanacaklar diye helak ediliyorlar...Non stop müsabakalara girmek durumundaydılar. Son zamanlarda ilgili otorite birtakım kolaylıklar sağladı...Sullivan rest çekenlerden biri mesela..Neyse oyun ortamları eksik, ya sıcak, ya gürültülü...bu bağlamda oyuncular arası centilmenlik de geri seviyelerde..Oyuncuların eğitim seviyesi de düşük aslında ama bence balık baştan kokar!
YanıtlaSil