26 Ocak 2015 Pazartesi

AVRUPA SIGORTA PAZARI 2013 SONUÇLARI

Geçtiğimiz hafta içinde Avrupa Sigorta Endüstrisi 2013 sonuçları yayımlandı. Avrupa sigorta endüstrisi dünya sigorta pazarının %35’ini temsil eden en büyük pazar konumunda. Bu rapordaki sonuçların doğru analizi aslında sigorta sektörümüzün gideceği yönün ne olacağını önceden tahmin etmek bakımından son derece faydalı olacaktır.

Avrupa'da 2013 yılında toplam sigorta pazarındaki büyüme %2,1 civarında gerçekleşmiş olup hayat branşındaki artış %3,1 olarak gerçekleşirken elementer branştaki büyüme ise % 0,7 civarında gerçekleşmiş. Avrupalı sigorta şirketlerinin son yıllarda büyümede ciddi sorun yaşamalarının ve büyüme kaynağını gelişmekte olan pazarlara kırmalarının mecburiyetten kaynaklandığını bu rakamlardan görmekteyiz. Türkiye sigorta piyasası Avrupa sigorta piyasasının toplam primde %0,75’ini, elementer primde %1,6'sını, oto sigortalarında ise % 2,75’ini  temsil ediyor. Önümüzdeki dönemde de Avrupalı sigorta şirketlerinin ülkemiz piyasasına girmek konusunda iştahlarının devam edeceğini düşünüyoruz.

Hayat branşının toplam primin %60’ını teşkil ettiği Avrupa sigorta piyasasında hayat branşındaki prim 667 milyon Euro'ya, elementer branşta ise 450 milyon Euro'ya ulaştığını görmekteyiz. Ülkemiz sigorta piyasasında hayat alanında  son derece küçük kalındığı ve piyasanın aslında elementer ağırlıklı bir dağılım gösterdiği görülmekte.

Hayat sigortacılığının Avrupa ve batı sigorta piyasalarında gelişmesinin arkasındaki en önemli neden banka ve kredi veren kuruluşların kredi verme kapasitesinin büyüklüğü ile tüm sorumluluklarını hayat sigortası ile teminat almalarından kaynaklanmaktadır.

Toplam penetrasyon oranlarına bakıldığında toplamda % 7,68’lik bir orana ulaşıldığı hayatta bu oranın %3,10 olduğu görülmektedir. Yukarıdaki tespite uygun biçimde ülkemiz sigortacılığında 
penetrasyon oranının %1,3 olduğu ve sigortalanma oranı bakımından oldukça geri olduğumuzu (bu 

oranlarda Romanya en dipte ondan sonra gelen ülke maalesef bizim piyasamız) ama diğer yandan da olumlu açıdan bakıldığında potansiyelin çok yüksek olduğu sonucuna varmamızda mümkün olacaktır.

Avrupa sigorta piyasasında sigortacıların en önemli bir diğer fonksiyonu olan fon yaratma işlevini çok başarılı biçimde yerine getirdiği görülmektedir. Avrupa’daki sigortacıların ellerindeki fonların toplam milli gelire oranı %59’a, bu fonların Avrupa'daki toplam fonların %50’sine, dünyadaki fonların ise %12’sine ulaştığı görülmektedir. Yatırılan fonların %55’inin devlet kağıtları ile şirket fonlarına yatırıldığı ve sigorta şirketlerinin gerçek kurumsal yatırımcı rolünü Avrupa’da son derece iyi oynadığını görüyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi sigorta endüstrisinin büyümesi ile birlikte yatırımcı fonksiyonunu yerine getirmesinin ülkenin dış borcuna ve stabil bir borçlanma  zemini oluşturmasına çok önemli katkı sağlayacağını düşünmekteyim.


Dağıtım kanalı gelişmelerine bakıldığında hayat alanında bankaların, elementer branşta ise acentelerin ağırlıklarının aynen devam ettiğini görmekteyiz. Acentelerin en ağırlıklı olduğu ülkeler İtalya ve Almanya, brokerler kanalında (Avrupada çoğu ülkede çoklu çalışan acenteye broker denmektedir)İngiltere ve Belçika, direkt satışta Hollanda, Finlandiya ve Hırvatistan ağırlıklı kanal olarak görülmektedir.

Sigorta şirketi sayılarında Avrupa’da bir önceki yıla göre küçükte olsa bir azalma olduğunu görmekteyiz. İngiltere'de 1.229, Almanya'da 560, Fransa'da 395 sigorta şirketi olduğunu, ülkemizde bu sayının 68 olduğunu görmekteyiz. Sigorta şirketi sayısının oldukça fazla olduğu Avrupa piyasasında esas takip edilmesi gerekenin ilk 10 şirketin piyasanın ne kadarını temsil ettiğidir ki bu sonuçlarda bize Avrupa'da ölçek ekonomisine uygun çalışmayan bir pazar yapısının olduğunu da ayrıca göstermektedir.

Avrupa'daki sigorta şirketlerinde çalışan sayısı 924.000 kişi civarındadır. Çalışan sayısında çok az da 
olsa bir azalma görülmektedir. Ülkemizde ise 18.153 kişi sektörde çalışmakta ve her yıl çalışan sayısındaki artış aynen devam etmektedir.


12 Ocak 2015 Pazartesi

ACENTELİĞİMİ SATSAM NE EDER?

Acenteliğin sadece günlük gelir yaratma dışında doğru yönetildiğinde acente sahibi için önemli bir değer yaratma imkânı sağladığını da göz ardı etmemek gerekir. Acentelerin işlerini yaşlanma, işi yönetme konusunda zorlanma, yeni müşteri yaratamama, iş bıkkınlığı gibi nedenlerle devam ettirmeme kararı alıp devrederek portföyü paraya çevirme arzusunda oldukları sıkça görülmektedir. Büyümek isteyen diğer acentelerin ya da fonların acente portföylerini satın almayı sıklıkla kullandıkları görülmektedir. Bu satın almada belirlenmiş bir formül var mıdır? Yoksa serbest rekabetin ana kuralına uygun arz ve talebin kesilmesinde oluşan fiyat mı bu değeri ortaya çıkaracaktır sorusu her zaman gündemdedir.

10 yıl öncesinde Amerikan piyasalarında uygulanan formül basit olarak elde edilen yıllık komisyon gelirinin 4 katı olarak hesaplanmaktaydı. Bugünlerde gelinen nokta elde edilen komisyon gelirinin 1,2 ile 2 katı arasında oluşmakta. Sadece komisyon gelirinin doğru bir baz oluşturmayacağından hareketle satın almanın EBITDA (amortisman düşmeden önceki kar) bazında yapılması gerektiğini ifade eden kurumlarda bulunmaktadır. Dünyada 10 yıl önce kullanılan formüllere bakıldığında satın almada 7 ile 14 kat arasında bir oran uygulanmakta iken bugün artık uygulanan rakamlar 3 ile 8 kat arasındadır.

Bu çarpanlar sadece bir fikir ya da kıstas oluşturmak amacı ile verilmektedir. Yoksa piyasa şartları, dağıtım kanalı piyasasının durumu, bu sınırların dışında da çarpanları gündeme getirebilir. Bütün bunların dışında alıcının iştahı ile satıcının satma arzusunun kesişmesinde ortaya çıkan rakam en gerçekçi rakam olacaktır.

Hangi bazda yapılırsa yapılsın acentenin değerlemesinde üç ana konu değeri esas olarak belirlemektedir.

1. Büyüme: Acentenin yıllar itibarı ile sürekli olarak reel anlamda büyüyüp büyümediği 
2. Karlılık: Acentenin yaptığı işten para kazanıp kazanmadığı
3. Müşteri Portföyü ve İlişkileri: Müşteri portföyü ile bu müşterilerin acente ile olan ilişkileri ve acente portföyünde ortalama kalış süreleri

Bu temel esaslar dışında dikkate alınması gereken bazı diğer hususlarda bulunmaktadır. Bu değerlemeyi yaparken acentenin yaşı ve vizyonu son derece önemlidir. Genç bir acentenin her yıl %25 büyüttüğü acente portföyü ile yaşlı bir acentenin son yıllarda hiç büyütemediği bir acente portföyünün değerlemesi aynı olmayacaktır. Yine yaşlı acentenin portföyünün yaşlı arkadaş çevresinden oluşması vs. gibi faktörler o acentenin büyüme potansiyelinin değerlendirilmesinde önemli ip uçları verecektir.
Önümüzdeki dönemden ülkemizde bugün piyasada faal olan acentelerin %50 sinin ölçek ekonomisi şartları nedeni ile devam etmesi mümkün görülmemektedir. Artık ülkemizden müesseseleşmiş 25 -50milyon TL üreten en az 250 adet acentenin oluşması mutlaka gereklidir. Ölçek açısından büyüyen acentelerin yeterli yatırımı yapacak güce sahip olması, kuracakları organizasyonları ve markaları ile daha da büyüyecekleri kurumlar haline gelmesi mutlaka gereklidir. Bunu gerçekleştirmek için 
acentelerin organik büyüme yanında inorganik büyüme alternatiflerini de artık kullanmalarını beklemeliyiz.








9 Ocak 2015 Cuma

RUSYA'DA TRAFİK SİGORTALARINDA YAŞANANLAR

Geçtiğimiz günlerde Rusya pazarındaki sigorta şirketlerinin yaşadıkları sorunla ilgili haberler dikkatimi çekti. Bu haberler Rusya’da son günlerde sigorta şirketlerinin ve de özellikle yabancı büyük sigorta şirketlerinin bireysel sigorta pazarının en önemli ürünü olan trafik pazarındaki işlerini azalttıkları ya da bu branşta poliçe yazmayı artık tamamen durdurduklarından bahsediyordu.

Son 2 yıldır Rus oto sigortaları pazarında toplam primin %40’ını temsil eden trafik sigortalarında Rus sigorta tarihinde görülmemiş bir kriz ortaya çıktı. 200 civarında lisans almış sigorta şirketinden 18 sigorta şirketinin lisansları iptal edildi,80 sigorta şirketi bu branşta iş yazmayı durdurdu ve geri kalan 101 sigorta şirketi bu branşta iş yazmaya devam etti.

Bu alanda yaşanılan sorunun kaynağında sigorta şirketlerinin aldıkları prim ile gerçekleşen hasarı karşılayamamaları ve bu olumsuz ilişkinin giderek daha da bozulması yatıyor. Tabi bu bozulma hasar maliyetlerindeki artıştan kaynaklansa da trafik primlerinin merkezi otorite tarafından belirlendiği Rusya pazarında primlerin son 11 yıldır hiç arttırılmaması da sorunun en önemli nedenini oluşturuyor. Hasar maliyetlerinin sürekli biçimde arttığı Rusya’da 13 bölgede hasar prim oranının %70i,18 bölgede %77yi ve 3 bölgede ise %100 ü geçtiği gözleniyor. Bu hasar oranlarının çok yüksek olması ile birlikte operasyonel giderlerinde çok yüksek olması son yıllarda bileşik rasyonun %120’lerin altına düşmesine olanak vermedi. Yani sürekli zarar kaçınılmaz hale geldi. Bugün hemen hemen tüm sigorta şirketleri bu olumsuz gidişten daha fazla etkilenmemek için bu poliçeleri yazmaktan kaçınmaya başladı. Şirketler müşterilerden bu konuda baskı gelmesi durumunda ise bu poliçeyi hayat veya ferdi kaza teminatı içeren poliçeler ile birlikte satma yolunu tercih ediyorlar.

Eylül 2014’ten itibaren piyasanın düzeleceğinden umudu kesen özellikle yabancı büyük oyuncuların birbiri ardından Rus pazarında artık trafik sigortası satmayacaklarını içeren açıklamaları giderek daha fazla gazetelerde boy göstermeye başladı. Nitekim Hollandalı grup ACHMEA’nin Rusya’daki operasyonunu Companion şirketine satacağını açıklamasının ardından Allianz oto sigortalarındaki Pazar payını düşüreceğini ve daha ziyade ticari ve sanayi segmentinde daha fazla iş yazacağını diğer yandan sağlık ve sorumluluk sigortalarında daha aktif olacağını açıkladı. Zurich grubu da aynı şekilde Rusya’daki bireysel iş yapan sigorta şirketini geçen hafta OLMA grubuna sattığını açıkladı. Bu karar aslında Zurich’in karsız pazarlardan çıkarak karlı büyüme vadeden pazarlara girme stratejisinin bir parçasıydı. Diğer yandan kurumsal alanda iş yazan şirketinin faaliyetlerine devam edeceğini açıklayan Zurich özellikle Rus ve çok uluslu şirketlerin büyük sanayi işletmelerine teminat vermeye devam edeceklerini açıkladı.

2013 yılında ilk 20’de yer alan şirketlerden yarısının bu branşta çok yüksek bileşik rasyoya sahip olması bu alanda daha fazla konsolidasyon beklentisi içine girilmesine yol açtı. Rusya’da önemli Pazar payını temsil eden Rosgosstrakh şirketinin ilk 5 de yer alan Soglasie şirketini satın alacağı yönündeki spekülasyonların bugünlerde basında yer alması yine bazı şirketlerin ödemelerindeki gecikmelerin sigortalılarda yarattığı memnuniyetsizliğin artması şirketlere giderek artan baskıları da beraberinde getirdi.

Rusya’da bu kötü gidişi ancak bu yıl fark eden düzenleyici kurum (Rusya Merkez Bankası) trafik sigortalarındaki bu kötü gidişi durdurmak adına Haziran 2014 tarihinde yeni bir kanun değişikliği yapılmasını sağlamış ve bu değişiklikleri 2019 yılına kadar kademeli biçimde uygulamayı planlamıştır. Bu plana göre 30eylül 2014de trafik sigortalarına %23-30 civarında zam yapılmış ve trafik tarifesinde 1980 Rub civarında olan en düşük fiyatın 2440Ruba en yüksek fiyatın ise 2574 Ruba çıkarılması kararlaştırılmıştır.

Bütün bu önlemler mevcut kötü gidişi durduracak nitelikte görülmemektedir. Ancak Merkez Bankasının kısa sürede yeni bir fiyat artışını yapacağı da beklenmemektedir. Bu durumda sigorta şirketlerinin bu fiyat artışı ile zarar etmeye devam edecekleri ve bu zararları ne kadar devam ettirebilecekleri, oluşan zararları karşılayacak sermaye artışını yapmaya istekli olup olmadıklarına dönük sorular sorulmaya devam edecektir. Bu gelişmeler sonucunda sigorta şirketlerinin bu poliçeleri yazmaktan imtina edecekleri, bunun sonucunda sigortalıların alacağı hizmette ciddi sorunlar yaşanacağı ve sigorta sektörünün imajının olumsuz yönde etkileneceği beklenmektedir.

Diğer yandan son aylarda Rusya’da oluşan ekonomik krizin ve rublede meydana gelen çok yüksek değer kayıplarının sigorta şirketlerini ciddi anlamda etkileyeceği ve sigorta pazarının ciddi anlamda kaosa sürükleyeceği ayrıca beklenmektedir.

Aslında tüm dünyada benzer sorunları zaman zaman gördüğümüzü düşündüğümüzde bunu aşmanın tek yolunun fiyatları serbest bırakarak denetleyici makamların sigorta şirketlerinin mali durumunu çok ciddi biçimde takip etmesi olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Dolayısı ile doğru rezervleme sisteminin kurulması, uygulanmasının tavizsiz sağlanması, sermaye yetersizliği olan şirketlerin sistemden vakit geçirilmeden çıkarılması, sağlıklı bir sistemin oluşması için mutlaka gerekli görülmektedir.