29 Ağustos 2014 Cuma

EKONOMİDE ATILIM YAPABİLMENİN KOŞULLARI

Son yıllarda sürekli olarak kişi başı milli gelirde 10 bin $ seviyelerine takılıp kaldığımız bir gerçek. Büyüme oranları ile ilgili OVP’de (Orta Vadeli Program) milli gelir büyümesinin sınırlı olacağı öngörüldüğünden önümüzdeki kısa dönemde de bu seviyenin aşılması mümkün görülmüyor. Günlük çekişmelerden bağımsız bu konuyu detaylı incelemenin düşüncelerimi bir ölçüde belli bir düzen içinde berraklaştırmama da katkı sağlayabileceğini düşündüm.

Ülkenin sadece ekonomide yapılacak reformlarla değil mutlaka diğer alanlarda da yapılması gerekli atılımlara ihtiyacı olduğu dünya ile Türkiye mukayeselerinde açıkça ortaya çıkıyor.

Gelişmiş ülkelere kıyasla geride kaldığımız önemli alanları aşağıda sıraladım.

EĞİTİM:
Cem Yılmaz'ın dediği gibi "eğitim şart". Bu konuda dünya ile aramızda çok ciddi farklılıklar göze çarpıyor. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranının çok düşük olması yanında okullarda verilen eğitimin kalitesinin son derece düşük olduğu çok açık biçimde gözüküyor. Eğitim kalitesini gösteren PISA endeksinde OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin matematikte 44. fen bilimlerinde ise 43. olduğunu, özellikle matematikte OECD PISA endeks ortalaması 494 iken Türkiye’nin 448 seviyelerinde kalması eğitimde alınması gereken çok ciddi yol olduğunu bize gösteriyor. Özellikle orta öğretimde öğretmen kalitesini arttırmak ve yaratıcı düşünceyi destekleyen bir sistemin oluşturulması gerekiyor. Yükseköğretimde de kaliteyi arttıracak bir yeniden yapılanma ihtiyacı, adetsel artış yerine kaliteyi arttıran bir dönüşüme gitmek gerekiyor.

ARGE&İNOVASYON:
ARGE harcamaları ve inovasyon yaklaşımınızda son derece geride kaldığı gözleniyor, geleneklerimizde "yeni iş çıkarma" benzeri deyişler aslında bizim yeni bir şey yapmaktan çekinen ve yaptıkları ile öne çıkmayı beceremeyen bir toplum olduğumuzu gösteriyor ki bunu mutlaka değiştirmeyi becermeliyiz. ARGE harcamalarının milli gelire oranının ülkemizde % 0,86 seviyelerinde olduğu, AB de bu oranın % 2, ABD de %2,91 Japonya da ise bu oranın % 3,36 olduğunu düşünürsek bu alanda ne kadar geride kaldığımızı görebiliriz. Bu konuda çok çeşitli istatistik bulunmaktadır. Örneğin; Dünya Bankası patent başvuru sayısı yayınında, ülkemizde patent başvurusu 3.250 iken Japonya’da bu sayının 290.000, ABD’de 242.000, AB’de ise 84.953 olduğunu gösteriyor. Bilimsel yayın sayısı bakımından da maalesef oldukça geriyiz. Bu konuda önemli bir ölçü olarak gösterilen yılda milyon kişiye düşen makale sayısında ise ülkemizde 362 civarında makale yayımlanırken maalesef dünyada 45. sırada yer alıyoruz. Buna bağlı olarak yüksek teknoloji ve katma değerli ürünlerin ihracatımızdaki payı da son derece düşük. Ülkemizin teknoloji ağırlıklı mal ihracatı toplam ihracatımızın sadece % 2’si iken bu oran Japonya’da % 18, ABD’de % 20, AB’de % 14,81 olarak gözüküyor.

İŞGÜCÜ PİYASASI:
İşgücü piyasasında da önemli sorunlar gözüküyor. Özellikle bu piyasayı düzenleyen kanunlardaki katılık bu alanda verimliliği ve rekabet artışını önlüyor. Bu piyasada özellikle verimlilik en önemli sorun olarak gözüküyor. İşgücünün yeterli eğitiminin olmaması yanında kalifiye eleman yetiştirmek ve elde tutmadaki güçlükler bu alandaki sorunların temelini oluşturuyor. İşgücü piyasasındaki bir başka sorun ise çalışanların yaklaşık %45’inin asgari ücrette çalışıyor gözükmesi, yine 1,5 milyon kayıtlı işyerinden 518 bininde ise sadece 1 asgari ücretlinin çalışıyor gösterilmesi bu konuda ciddi sorunların aşılmasının bir hayli güç olduğunu gösteriyor. Bu konuda atılacak adımlardan en önemlisi kıdem tazminatı ve işgücünü düzenleyen kanunlardaki katılığın bir an önce giderilmesi olarak gözüküyor.

VERGİ:
Vergi alanındaki sorunlar her zaman konuşulmakta ancak bu konuda çözümü sağlayacak adımlar bir türlü atılamamakta. Kayıt dışılık, bunun yanında vergi tabanının çok dar olması, toplumda adil bir sistemin kurulamadığı kanaatinin oluşmasını ve vergiden mümkün oldukça kaçma alışkanlığının yaygınlaşmasına sebep olmuş durumda. Dolaylı vergi oranının % 69’larda olduğu ve de 2014’te %70’leri bile aşabileceği bir oran dünyada yok gibi. AB’de bu oran ise sadece % 27.

TASARRUF ORANI:
İç tasarrufların son yıllarda giderek düşerek tasarrufun milli gelire oranının % 12,6’lara gelmesi ülkenin bu konudaki ihtiyaçlarını ülke dışından temin etmesine yol açıyor. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde  %33,5 civarında, Çin’de ise %51,4 olarak gerçekleşmiş durumda. Bireysel emeklilik alanında yapılanlar ve devlet desteği gerçekten çok önemli ancak katılımın mutlaka daha da arttırılması için yeni projeler geliştirilmesi gerekli gibi gözüküyor.

REKABET VE VERİMLİLİĞİN ARTMASI:
Rekabetin daha sağlıklı işlemesi bakımından özellikle şirket ölçeklerindeki yetersizliği aşacak bir takım düzenlemelerin yapılması ve bu alanda birleşmeler ve borsaya açılma alternatiflerinin desteklenmesi gerektiği görülmekte. Yine rekabetçi bir yapının oluşturulması bakımından enerji piyasasında verimliliğin arttırılması, enerji maliyetlerinin rakip ülkelerle rekabet dezavantajı yaratan bir unsur olmaktan çıkarılması gereklilik olarak gözüküyor.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ:
Avrupa Birliği standartlarında bireysel özgürlüklerin sağlanması ile hukukun üstünlüğünü sağlayacak adımların atılması da ekonomik bir önlem olmamasına rağmen ülkedeki gelişmeyi sağlayacak diğer önemli bir konu olarak öne çıkıyor.

KADINLARIN İŞGÜCÜNE KATILMASI:
Kadınların işgücü piyasasına katılımını da önemsemek ve maalesef oldukça geri kaldığımız bu konuda gereken çabaları göstermemiz şart gibi gözüküyor.

Günlük çekişmelerin geride bırakıldığı ülkenin temel sorunlarının gündeme alınacağı günlerin yakın olmasını diliyorum.

 

5 yorum:

  1. Cemal bey ;

    Ben de en çok EĞİTİM kısmını önemsiyorum..Siz de ilk sırada görmüşsünüz ... Pozitif ilmin, yerini batıl ve değişken öngörülere bıraktığı ve giderek de artacağı öngörüldüğünde ""bizim hocaya sordum sigorta yaptırmak mübah değilmiş "" söylemleriyle daha sık karşılaşacağız ... Sigorta Acenteleri de bunu yakınen gözlüyordur .. Ama gözlemlerime göre aslında komik bir çelişki içindeler ...

    Faiz haram yasağını faiz kelimesini, kar payı diye değiştirince mübah oluyor :))

    Kasko yaptırmak caiz değil diyen vatandaş , trafik poliçesinden teminat dışı olan zararını almak için canhıraş çabalarken , şahsi inancına göre hiç bir sakınca görmüyor :))

    Tüm sigorta Şirketleri olarak ; bu bakış açısına sahip kişilere EFT göndermek istediğimizde vadesiz olması gereken banka hesap bilgilerinin aslında faiz sistemi ile çalışan bankalardaki vadeli hesaplarının olduğunu görüyoruz :))

    Bu şekilde düşünen , çoğu insanın KREDİ KARTI var , faiz almıyor ama faiz ödüyor :))

    İçi başka , dışı başka bu ikircikli düşünce kalıplarından, gelecek nesiller de nasibini alacak gibi !!! bir sigortacı olarak değil VATANDAŞ olarak çok üzülüyorum .....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sigorta endüstrisi inançlara uygun çözümler bulabiliyor,önümüzdeki dönemde bu tür alternatifler ortaya çıkacaktır.Toplumun mozaik olmasını doğal karşılamalıyız,eğitim konusunda vakit geçirmeksizin yapılması gereken çok şey var yoksa aradaki fark giderek açılacak maalesef.

      Sil
  2. Cemal Bey,

    Yukarıda Eğitim, ARGE, İşgücü Piyasası, Vergi ve Tasarruf başlıkları altında belirttiğiniz oranlar çok çarpıcı ve bir o kadar da anlamlı...Ana başlıklar olarak sunduğunuz ve gelişmesi için vurguladığınız konuların çok geniş ve derin anlamda bireylerin sağlıklı gelişimine de katkı koyacağı şüphesiz.

    "Korku kültürü, yaşamda "güç" olgusunu kabul eder " demiş D. Cüceloğlu...Bu korku kültürü de görünmez bir demir perde sanki...bahsekonu başlıkların birkaç büyük şehir dışında, tüm Türkiye geneline hitap edebilecek şekilde düzenlenmesi, işte bu görünmez demir perdeyi (korkuyu) de en aza indirecek ve "GÜÇ" veya "GÜÇLÜ OLANA" tapınmaya eğilim azalacaktır. Böylelikle insanın duygu ve düşünce/akıl dünyası hem daha sağlıklı hem de daha akıcı olur ve işin, sosyolojik ve psikolojik negatif etkileri de bertaraf edilmiş olurken; daha kendine özgün ve yenilikçi ve kendisiyle barışık işler üreten bir toplumun bireyleri oluruz....O yüzden altyapı çok önemli gerçekten de...

    Kadınların iş dünyasında "doğuran öcü" şeklinde bakılması veya "bu kadın da ancak çocuklarını düşünüyor" gibi algılanması...Veya "ahh bakınız doğurdukça ne güzel izin kullanıyor..Keşke biz de doğursaydık" gibi dillere plesenk olmuş espirilerin birtakım gerçekleri de su yüzüne çıkardığı aşikar.

    Bense kadının çocukları ile kurduğu sağlıklı bağın işe de pozitif olarak yansıyabileceği kanısındayım. Yeterki çalışan annelerin ihtiyaç ve duygu dünyaları anlaşılabilsin ve kadınlar, ötekileştirmekten çok tamamlayıcı yandaş olarak benimsensin. Böylesi bir durumda kadınların üretkenliğinin ve ayrı düşünce mekanizmasının daha verimli olarak kanalize edebileceği ve bu anlamda iş alanlarının farklı atılımlar sağlayabileceği düşüncesinin tamamen arkasındayım.

    Paylaşımınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Katkı ve yorumlarınıza çok teşekkürler,

    YanıtlaSil