24 Kasım 2014 Pazartesi

LİDER OLMAK

Son dönemde yazdığım yazılardan aldığım geribildirimlerde genelde benim yönetim konusundaki görüşlerimi de aktarmam isteniyor. Bunu da zaman zaman yapmaya çalışacağım.

Bu yazıda, liderlerin özellikleri ne olmalıdır diye düşündüğümde aşağıdakilerin öne çıktığını düşünüyorum. Lider derken mutlaka şirketin en üst yöneticisini kastetmediğimi bir bölüm yöneticisinin de çevresinde yarattığı olumlu etki ile lider kabul edilebileceğini düşünerek bu yazıyı okumanızı öneririm.

Liderlerin esas görevleri birlikte çalıştığı insanların gelişimine yardımcı olmaktır. Lider birlikte çalıştığı kişilerin gelişimine katkı sağlamak için iş başında yetişmesini sağlar. Eksik olduğunu düşündüğü alanlarda eğitim almasını sağlar. Sürekli olarak çalışmaları ve davranışları ile ilgili bıkmadan usanmadan geri bildirim verir, kariyer planı konusunda yön belirler ve çalışanı ile paylaşır.

Liderin sorumluluk alanında çalışan kişilere karşı açık ve net olması gerekir. Aldığı kararlar konusunda beraber çalıştıkları kişilere bilgi veren ve kararın nedenlerini açıklayan liderler yönetimde çok rahat ederler ve çalışanlarından daha çok katkı alırlar.

Lider, çalıştığı insanlara karşı adildir. Bu yaklaşımının onlar tarafından doğru algılanmasını sağlar. Adil yönetmediği, haksızlık yaptığı takdirde yeterli verimi alamayacağını bilir. Liderler şirkete gerçekten katkı sağlayanı objektif kriterleri açıkça belirterek ödüllendirir.

Liderler dijitalleşmenin önemini yadsımamakla beraber şirkette çalışanlarla olan ilişkilerini sadece ekranlar yolu ile kurmazlar. Yüz yüze iletişimi sıkça kullanır ve çalışanları ile konuşmayı sürdürür ve teması kaybetmez.

Liderler çalıştığı kişileri ismen tanıyıp çalışanların özelliklerini ve şirkete olan katkılarını takip eder ve görüştüğünde çalışanlarının katkılarından haberdar olduğunu örneklerle kendisine bildirir.

Liderler okuma ve araştırmayı ihmal etmeden sürekli biçimde dünyadaki trendleri takip ederek kendilerini ve işlerini geliştirir.

Lider, mutlaka günceli takip eder ve olan biten hakkında mutlaka bilgi sahibidir. Sadece kendi ilgi alanlarında değil tüm toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibidir. Her konuda en azından söyleyecek bir sözü vardır. Liderler için en önemli tehlike demode kalmaktır.

Liderlerin yaşantısı ve uygulamalarının şirket içinde yaratmaya çalıştığı genel anlayışa uygun olması önemlidir. Liderler her adımlarının takip edildiğini bilerek bu konudaki uyumsuz davranışının genel uygulamalarına olan inanca gölge düşüreceğini bilir, buna göre davranışlarını kontrol altında tutar.

Liderler, kişisel menfaatleri ile şirket menfaatleri karşı karşıya geldiğinde şirketin menfaatlerini ön planda tutar.

Liderler, stratejinin önemini ve bu konuda şirkette stratejinin oluşturulmasındaki en önemli kişi olduğunu unutmaz. Stratejinin tüm fonksiyonlarca uyumlu biçimde uygulanmasını sağlar ve ana odak noktasından kopmadan stratejiyi sürdürür.

Lider, bilgiyi paylaşacak bir kültür oluşturarak bilginin açık, şeffaf, anında oluşmasını sağlayacak bir sistemi oluşturur ve kararların aynı veri setinden beslenmesini sağlar.

Liderler, hiyerarşiyi şirket içinde en aza indirip şirketteki her kademenin birbirine kolayca ulaşabilmesine imkan sağlar.

Lider, insanları can kulağı ile ve önyargısız dinler, çalışanlarının fikir ve görüşlerini açıkça söylemesini teşvik eder.

Liderler, başka insanların kendi görüşlerinden ya da çözümlerinden daha farklı başarılı öneriler ile gelebileceklerini kabul eder ve bu önerilerden faydalanır.

Lider, başarının sadece kendi eseri olduğu, başarısızlığın ise çalışanlarının yetersizliğinden kaynaklandığı gibi hastalıklı bir düşünce yapısına kapılmaz. Başarısızlıkta sorumluluğu almasını bilir ve başarıyı paylaşır.

Lider sevgi dolu bir insandır. İnsanları, şirketini, çalıştığı sektörü, ülkesini sever, hepsine katkı sağlama heyecanı taşır. 

17 Kasım 2014 Pazartesi

SABRİNİN KARISINA ALDIĞI HEDİYE


Geçen hafta içinde Galatasaraylı futbolcu Sabri'nin eşine aldığı 890 bin euro değerindeki otomobil gazete manşetlerinde yer aldı. Aslında kimin ne kazandığı ne kadar mal varlığı olduğu hayatım boyunca beni çok ilgilendirmemekle beraber, Twitter’daki reaksiyonlar, insanların bu konudaki düşünceleri beni bu konuda düşünmeye itti.

Sabri, uzun yıllar Galatasaray'da oynayan kaptanlığa kadar ulaşmış, son zamanlarda zaman zaman  kadro dışı bırakılmış ancak yine de azimle çalışarak ve bekleyerek tekrar kadroya dönmüş hiç bir zaman vasatı aşamamış ve seyirci tarafından da takımın çocuğu denilen ve sürekli olarak esprilere de muhatap olan bir oyuncudur.

Ülkemizde asgari ücretin 1.134 TL  olduğu ve ülkenin büyük bir kesiminde ciddi geçim sorunlarının yaşanıldığı bir dönemde nasıl oluyor da Sabri karısına bu kadar pahalı bir hediye alabiliyor, sorusunu kendi kendime sorduğumda aslında bunun bir sorun değil bir sonuç olduğunu, esas sorunların futbol sektörünün işleyişinden kaynaklandığını gördüm.

Ülkemizde en fazla seyircisi olan ve herkesin takip ettiği futbol piyasası nasıl çalışıyor diye düşündüğümde basında pekte doğru analizlerle karşılaşmadığımı, spor sayfalarının soruna hala sonuç odaklı yaklaştığını, tiraj kaygısı ile davrandığını gördüm. Aslında son dönemde ülke futbolunun giderek batağa doğru gittiği, futbol kulüplerinin finansal olarak iflas ettiği, seyircinin statlara gitmediği, gerek milli takım ve gerekse kulüp takımlarının yabancı takımlarla yaptıkları maçlarda sürekli olarak kötü sonuçlar aldığı bir dönem yaşıyoruz.

Futbolda yaşanan bu problemlerin  temel sebeplerini incelediğimizde ortaya çıkan konular; altyapının tamamen ihmal edilmesi, bu kaynaktan oyuncu gelmesini teşvik edici kurallar koyulmaması, yabancı oyuncu sayısının sınırlanması, ülke futbol standardının sürekli düşmesi nedeni ile kaliteli yabancıların ülkemize gelmemesi ya da futbolu bırakacak yaşa geldiklerinde başka ülkelerde alabilecekleri transfer ücretlerinin 3 – 4 misli ücret alarak ülkemize gelmesi gibi nedenler ortaya çıkmaktadır. Özellikle  bu alanda rekabeti sağlayamadığımızı ve de kaliteli oyuncu yetiştiremediğimizi görüyoruz. Tabii bu durumda rekabetin olamama sonucunda Sabri gibi vasat oyuncular bile değerlerinin çok üzerinde rakamlarla karşılaşıp kapalı sistemin nimetlerinden yararlanmaya başladı. Aslında bugün ülkede top koşturan yıldız diye nitelendirdiğimiz oyuncuların Arda hariç hiçbirisinin yurt dışına gidememesinin nedenlerine baktığımızda iki konu öne çıkıyor. Bunlardan ilki yabancı kulüplerin bu oyuncuları çokta yıldız olarak görmemesi diğeri ise  yıldızların Türkiye'de kazandıklarını yurtdışında hiç bir şekilde kazanma ihtimallerinin olmaması.

Aynı konu aslında yabancı ülkelerde doğan Türk asıllı oyuncuların büyük bir bölümü içinde geçerlidir. Gurbetçilerin çocuklarının yaşadıkları ülkede değil de  Türkiye’de oynamasının altında yatan temel nedende aslında bu. Türk olmaları nedeni ile bulundukları ülkede almaları mümkün olmadığı kadar yüksek bedellerle Türkiye’ye transfer olmaları. Bu trendin dışında yer alan az sayıda Türk asıllı oyuncuda tabi ki var ancak bunlar kısa sürede tükenmek yerine kendilerini geliştirme ve çalışma konusunda kendilerine yeni bir strateji çizerek zoru seçiyorlar ve bunların isimleri Avrupa pazarında iyi oyuncu klasmanında yer alıyor. Bu yaklaşımları Nuri, Mesut, İlkay örneklerinde görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Almanya’daki Hamburg kulübünün altyapı sorumlusu Türk asıllı oyuncuların Türkiye’ye gitmelerinin aldıkları altyapı eğitiminin kesilmesi ve geriye gitmelerine yol açacağını söyleyerek konuyu açık bir şekilde özetlemişti.

Futbol düzenimizin sürekli tavizlerle günü kurtarma anlayışı ile devam etmesi aslında giderek sorunların büyümesine yol açıyor. Bu konuda vakit geçirmeksizin futbol federasyon seçimlerinden başlayarak futbol yönetiminin politik etkiden arındırılması,  futbol takımlarının artık UEFA kurallarına uygun mali kontrollerinin yapılması, kulüplere doğru yönetici profillerinin gelmesinin sağlanması, alt yapıdan en az 2 oyuncunun takımda oynaması şartının getirilmesi, yabancı oyuncuların sayıca kısıtlanmaması, futbolcuların vergi konusunda ayrıcalık verilmesi yerine  milli maç oynama sayısına göre vergi teşvikinden faydalanması gibi acil değişimlerin vakit geçirilmeksizin uygulanması gibi temel değişimlerin bir an önce uygulanması şart gibi gözüküyor.

Aslında bütün bunları düşündüğümüzde yönetimsel olarak sektörel sorunlarda diğer sektörlerin sorunlarından temelde önemli bir fark olmadığı gözüküyor. Sektörel çalışma sisteminin doğru kurulmaması, siyasi etkiden arındırılması, sermaye yeterliliği, finansal kaynakların nereden temin edildiği (UEFA Fair Play normlarının uygulanması), nakit yönetimi, kulüp yönetimlerinin doğru seçimi ve hesap verebilmelerinin sağlanması, denetim, insan kaynakları, performans yönetimi, talent yönetimi, serbest rekabet ve doğru vergi sistemi gibi konular aslında bu sektördeki ana sorunların başlıkları olarak özetlenebilir. Sektörler ne olursa olsun problemler aynı. Çözümler belli ancak bu sorunları çözecek iradeler çeşitli grupların ya da kişilerin elindeki politik güçleri ellerinden kaçırmak istememeleri nedeni ile sorun bir türlü çözülemiyor.

Futbolda gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılmaması durumunda futboldan seyircinin soğuması devam edecek ve bu seyirciyi daha sonra tekrar geri getirmek giderek zorlaşacaktır. Bunların çözülemediği ortamda da insanlar Sabri'leri hedef alacak ve kızmaya devam edecek gibi gözüküyor.