Bu araştırmayı okuyunca ve son 5 yıldır Yunanistan'da
yaşanan ekonomik krizi düşününce ülkelerin düşünce yapılarındaki aksaklığın o
ülkenin performansına da nasıl etki ettiğini düşünmeden edemedim. Yunanistan’ın
ekonomik performansının düşüklüğü, son yıllarda yapılan bunca yardıma rağmen
belini doğrultamaması ve de bu konuda en ufak bir umudun olmamasına karşı
Yunanlıların yaşam tarzlarını etkileyecek en küçük bir geri gidişi bile kabul
etmek istememeleri, hatta tüm olanlardan Avrupa Birliği’ni ve hatta Almanya’yı
sorumlu tutmaları günümüzde ülke, şirket, yönetici ve çalışan düzeyinde de
karşılaşılan son derece hastalıklı bir yaklaşımdır.
Geçtiğimiz hafta Bodrum dönüşünde iki kadının güvenlik
görevlilerinin uçağa binerken çantalarındaki şampuan ve benzeri likitleri
almasına verdikleri tepkiyi görünce bunun ne kadar yaygın olduğunu fark ettim. Kadınlar
uçağa bu tür sıvı ile binilmemesi kuralını bir kenara atarak güvenlik görevlilerinin
kremlerini çok beğendiği için alıkoyduklarını bile dile getirmekten
çekinmemişlerdi.
Yunanistan’a geri dönersek; kişi başı çalışan
verimliliğinde Almanya’nın 68 birim üretimi var iken Yunanlı bir çalışanın 38
birim üretmesi aslında iki ülke ekonomileri arasındaki çok sayıda
farklılıklardan sadece biriydi. Ancak durum bu iken bile kendisini en iyi kabul
eden haleti ruhiye benim üzerinde durmak istediğim asıl meseledir.
Yıllardır yöneticilik yaptığım şirketlerde performans
yönetimi ilkesini benimsemiş olan bir yönetici olarak performansı geride olan
çalışanların objektif sayısal ölçüleri bile kabul etmeyip bu sonuçların
başkalarının çalışma anlayışından kaynaklandığını söylediklerini sıkça
duymuşumdur. Bu yaklaşım belki de Yunanistan’dan başlayan ve bizim bulunduğumuz
ve doğuya doğru uzanan coğrafyaya özgü gelişmiş bir kişisel defans mekanizması mıdır
diye düşünmeden edemiyorum.
Kişisel sorumluluğun önemsendiği batı toplumlarında
başarısızlığın sonucunda istifa mekanizmasının çalıştırılmasına, Japonya gibi
ülkelerde ise bazen intiharlara kadar uzanan bir sorumluluk anlayışının
geliştiğine tanık oluyoruz. Ülkemizde başarı kültürünün gelişmesine katkı
sağlayacak olan önemli gelişme alanlarından birisi olan "başarıyorsam ben
başardım, başarısızlık var ise ben başarısız oldum" anlayışını bir an önce
yerleştirmemiz gerekmektedir. Aksi halde başarısızlıklarda faturayı dış
etkenlere çıkararak kendimizi soyutladığımız sürece ülkede başarı ikliminin
gelişmesine imkan olmayacaktır.