17 Haziran 2014 Salı

BAŞARIDA SÜREKLİLİK;JAMES BOND FİLMLERİ

Film seyretmek en çok keyif aldığım hobilerimden biridir. Yeni filmleri seyretmek kadar eski filmleri de tekrar tekrar seyretmek bana çok büyük keyif verir,bu şekilde seyrettiğim eski filmler daha ziyade spagetti western, pembe panter ve casusluk türlerinde çekilen filmlerdir. Bu filmler içinde ayrı bir yere koyduğum ve programımın olmadığı pazar sabahları yürüyüş sonrası seyrettiğim film Bond filmleridir. Bu filmlerin 52 yıldır nasıl bu kadar tutulduğu, neden bu kadar beğenildiği, neden sinema tarihinin en uzun zaman devam eden seri filmi olduğu, 1962 yılından beri çevrilen 23 filmin sinemalarda 200 milyon kişi tarafından seyredilme başarısını nasıl elde ettiği, 3,5 milyar € hasılatı nasıl elde ettiği konusu beni bu filmleri daha başka bir gözle incelemem konusunda zorladı. Başarının tesadüf ya da konjonktüre bağlı olmadan sürekli olabilmesi ve tekrarlanabilmesi aslında gerek ülkemizde ve gerekse dünyada çok fazla karşılaşmadığımız bir durum. Bence sürekliliği sağlayacak en önemli unsur kişi ya da kurumlarda günü yakalamak ve demode olmamaktır.

Bond filmleri aslında 1958'de Ian Fleming’in yazdığı seri romanlardan 6.sı olan Dr.No ile başlamış ve Ian Fleming 1965’te ölene kadar senaryo yazımına katkı sağlamıştır. Aslında çekilen her filmde kurgulanan hikâye hemen hemen aynı olmasına rağmen her bölümü ilgi ile izlenmiştir. Ünlü romancı Umberto Eco’nun Bond filmleri ile ilgili görüşleri aslında bu ilgiyi bir ölçüde açıklamaktadır. Seyircilerin memnuniyeti kendilerini kurallarını, parçalarını ve sonuçlarını bildikleri bir oyunun içinde bulmalarından kaynaklanmaktadır. Fleming’in senaryoları, "kitlelerin eğlencesi olarak donatılmış tipik bir kaçış makinesi olarak ele alınabilir” ifadesini kullanmıştır. Eco’ya göre de sabit bir takım ilişkiler üzerine kurulmuş olan Bond filmlerinde temel yapıyı oluşturan öğeler aynıdır ve bu yapı aslında sinema seyircisini fazla uğraştırmadan hikâyeyi değişik yer ve kahramanlarla tekrar tekrar seyretme rahatlığına götürmektedir.

Temel hikâyenin temel taşları hemen hemen bütün filmlerde aşağıdaki şekilde gelişir;

1. Bond tatilde güzel bir kadınla beraberken ani bir emirle merkeze çağırılır.
2. Büyük patronun sekreteri Moneypenny ile kısa bir flört eder.
3. Büyük patron olan Gizli Servisin Başkanı M, Bond’a tehlikeli ve gizli bir görev verir.
4. Bond göreve gitmeden son dönemde geliştirilen aletlerle/otomobille tanıştırılır ve uygulaması için kendisine teslim edilir.
5. Bond ve genelde dünya için tehlike yaratan Kötü adamla karşılaşır.
6. Bond kullandığı son model ve çok özellikleri olan otomobil veya sürat teknesi ile tehlikeli bir sürüş yapar.
7. Dünyanın en ilgi çekici şehirlerinden en az ikisinde en özel sokaklar da hikâye gelişir.
8. Bond, Kötü adama ilk darbeyi vurur (ya da tersi).
9. Bond ve kadın karşılaşır.
10. Bond ile kadın arasında erotik ilişki ve yakınlık kurulur.
11. Kötü adam Bond’u yakalar.
12. Kötü adam Bond’a işkence eder.
13. Bond Kötü adama nihai darbeyi vurur.
14. Bond iyileşir ama kadını bir şekilde kaybeder.

Bu arada filmde bolca şık kıyafetler, pahalı aksesuarlar, yatlar, son model arabalar, güzel kadınlar, uçaklar kullanılır. Kısacası Bond soğuk savaş dönemi ve sonrasında casusluk hikâyelerine olan ilgi nedeniyle hem edebiyat hem de sinemada büyük ilgi uyandırmış bir popüler kültür ikonu olarak nitelendiriliyor.

Bu serinin başarılı olmasının en önemli nedenlerinden biri olarak Hollywood yapımlarının dışında Bond’un İngiliz olması oldukça önemli bir faktör olarak öne çıkıyor. Bu yapımın İngiliz yapımcılarınca hazırlanması önemli bir faktör olarak öne çıkıyor. Nitekim oynayacak aktörlerin de İngiliz olması ve bunun özellikle seçilmesi bu filmi seyredecek çok önemli bir segmentte bir aidiyet duygusu yaratıyor. Nitekim elde edilen gişe hasılatlarında en az %30 unun İngiltere’den elde edildiği, İngiliz ağırlığı olan ülkeler ve Asya’daki gişe düşünüldüğünde %50 gelirin bu coğrafyalardan elde edildiği düşünülürse Holywood dışında bir yapıma sahip çıkılması arzusu öne çıkıyor.

Filmler ve filmlerde oynayan aktör ve rejisörler aşağıda sıralanmıştır. Herkesin tahmininin aksine en fazla Bond rolünü oynayan aktör Sean Connery değil Roger Moore'dur.

FİLMİN ADI
YIL
AKTÖR
REJİSÖR
1962
Connery, Sean
Young, Terence
1963
Connery, Sean
Young, Terence
1964
Connery, Sean
Hamilton, Guy
1965
Connery, Sean
Young, Terence
1967
Connery, Sean
Gilbert, Lewis
1969
Lazenby, George
Hunt, Peter R.
1971
Connery, Sean
Hamilton, Guy
1973
Moore, Roger
Hamilton, Guy
1974
Moore, Roger
Hamilton, Guy
1977
Moore, Roger
Gilbert, Lewis
1979
Moore, Roger
Gilbert, Lewis
1981
Moore, Roger
Glen, John
1983
Moore, Roger
Glen, John
1985
Moore, Roger
Glen, John
1987
Dalton, Timothy
Glen, John
1989
Dalton, Timothy
Glen, John
1995
Brosnan, Pierce
Campbell, Martin
1997
Brosnan, Pierce
Spottiswoode, Roger
1999
Brosnan, Pierce
Apted, Michael
2002
Brosnan, Pierce
Tamahori, Lee
2006
Craig, Daniel
Campbell, Martin
2008
Craig, Daniel
Forster, Marc
2012
Craig, Daniel
Mendes, Sam

Bond filmlerinin yapımcısı Broccoli “Her yeni Bond filminin öncekilerden daha büyük, daha iyi, çok daha fazla görülmeye değer, daha heyecanlı ve daha şaşırtıcı olması gerekmektedir" şeklinde yapım sırlarını vermektedir. Yeni tehlikeli sahneler, orijinal hileler, seyirciyi eğlendirmek ve heyecanlandırmak için oluşacak maliyeti her hâlükârda karşılamak ve en iyiyi ortaya çıkarmak herkesin ortak amacı olmuştur. Senaryo yazarları, yapım ekibi, sahne koordinatörü, rejisör ve yapımcı aylarca süren tartışmalar ve toplantılar sonunda filmin ana yapısını ve yapılacakları belirlemektedirler. Maliyetler her filmde oldukça yüksek çıkmasına rağmen tüm Bond filmleri gişede başarı elde ederek bu maliyetleri kat kat çıkarmış ve büyük kar sağlamıştır. Bu yaklaşım aslında doğru bir vizyonla birlikte takımın doğru kişilerden kurulması halinde takım çalışması ile birlikte nasıl başarı kazanılacağını gösteren ifadelerdir.

Diğer yandan sürekli olarak seyirci analizleri yapılarak çıkan eğilimler aslında senaryoda öne çıkan konuların belirleyicisi olarak kullanılmaktadır. Örneğin ilk yıllarda Bond çok sıkı bir sigara kullanıcısı ve günde yarım şişe içki içen birisi iken (Thunderball’da sağlık çiftliğine gönderilmiş, detox uygulanarak günde 60 adet el yapımı Balkan sigarası içme alışkanlığı terk ettirilmiştir) artık sigara içmemekte ve içkiyi de sosyal içici kıvamında içmektedir. Diğer yandan Bond bir kez evlenmiş (On her Majesty's Secret Service) aynı filmde eşi hızlı kullandığı araçla yaptığı kaza sonucu ölmüştür. Aslında bu da Bond’un seyirci eğilimlerince evli olmaması ve bağımsız olması beklentisini karşılanması olarak değerlendirilebilir.

Bond'un her bölümünde öne çıkan bir başka önemli unsur da film müziklerinin seçimi ve söyleyen şarkıcılardır. İlk yıllarda bu müzikler Barry-Marty Norman ikilisini şöhrete kavuşturmuş daha sonra Bond filmlerine ait müzik albümleri Shirley Bassey, Tom Jones, Nancy Sinatra, Paul McCartney, Duran Duran, Tina Turner, Madonna, Alicia Keys ve Adele gibi popüler ve başarılı şarkıcılar tarafından seslendirilmiş ve film müziklerini içeren albümler listelerde üst sıralara kadar çıkmayı başarmıştır.

Diğer yandan tüm Bond filmlerinde oynayan Bond kızlarının gerçekten son derece çekici ve güzel olmaları istenmiş ve Ursula Andress ile başlayan bu akım Halle Berry ve diğer birçok güzel kadın ile devam etmiştir. Son filmde Penelope Cruz da bu anlayışın bir devamıdır. Bond kızları basında sürekli yer alarak bu filmleri ön plana çıkaran bir başka özelliğidir bu filmlerin.

James Bond daima markaları seven ve kullanan bir karakter olarak betimlenmiştir. Bu bağlamda Bond filmlerinin düşünceyi yönlendirme etkisini, tüketim mantığı açısından filmlerde kullanılan markalar bağlamında irdelemek mümkündür. Bu noktada bilinçli ve planlı bir şekilde markaların sinema filmleri içeriğine yerleştirilmesi olarak tanımlanabilecek ürün yerleştirme uygulamasını Bond filmlerinde sıkça görmek mümkündür. Seyircilerin markalara olan düşkünlüğü düşünüldüğünde bu markaları görmek, bunun yanında bu markaları kullanmanın sofistikeliğini görebilmek bu filmlerde öne çıkmaktadır. Filmlerde otomobil, alkollü içecek ve saat markalarının yer aldığı üç ana kategoride markaların yoğunlaşması genel olarak uygulanan bir strateji olmuş bunların yanında daha düşük oranda olsa da bavul, havayolu ve cep telefonu markalarının yerleştirmeleri de kullanılmıştır. Bond serisi filmlerinde yer alan otomobiller incelendiğinde, serinin ilk filmi olan Dr.No’da Bond’un spor bir Sunbeam Alpine marka otomobil kullandığı görülmektedir. Bond daha sonra Altın Parmak filminde Aston Martin DB-5 modeline geçiş yapmıştır. Bond’un Aston Martin ile olan ilişkisi günümüze dek devam etmiş ve Quantum of Solace’da, Aston Martin’in DBS V12 modeli kullanılmıştır. Aston Martin’in yanı sıra daha birçok otomobil markası Bond filmlerinde yer almıştır. Otomobillerin metalik gri yani milenyum rengi olması da aslında önemlidir. Otomobilin rengiyle vurgulanmak istenen ileri teknolojinin ve yeni bin yılın ürünü olmasıdır. Diğer yandan bu otomobillere konulan bilgisayar monitörü görüntüsüyle de bu algı güçlendirilmek istenmektedir.

James Bond karakterinin “My name is Bond, James Bond” repliği kadar meşhur bir diğer repliği de “Shaken, not stirred” olarak sinema tarihine geçmiştir. Bu replik Bond’un çalkalanmış ama karıştırılmamış votka tercihi olarak ekrana yansımıştır. Bu nedenlerle alkollü içecek markaları Bond’un tercihi olmayı her zaman arzu etmiştir. Alkollü içecek markalarının bu filmlerde yer alma talebi sonucunda Yarın Asla Ölmez filminde Bond’un içeceği olarak Smirnoff yerleştirmesine yer verilmiştir. Casino Royale filmlerinde ise Bollinger şampanyaları kullanılmıştır. Ayrıca Heineken bira markası Quantum of Solace filmlerinde kullanılmıştır.

Bond filmlerinin bir başka önemli başarısı da teknolojik ürünlerin filmlerde sıkça kullanılmasıdır ki bu da bu konuya meraklı bir kitleyi filmlere çekmektedir.

Diğer yandan kötü adamların olağanüstü yaratıcı biçimde geliştirdikleri buluşlarını insanlık için değil dünyayı ele geçirme niyeti ile kullanmaları bir diğer ortak özelliktir. Soğuk savaş döneminde genelde Sovyetler Birliği bağlantılı olan bu ilişkiler artık kişilerin kurduğu organizasyonlara doğru kaymıştır. Bu filmlerde kötü adamların film sonunda yakalanıp emellerine kavuşamamaları da yine istenen bir son olarak belirlenmiştir.

Sinemaseverler 2015 yılında 24.sü çekilmekte olan ve başrolünü yine Daniel Craig'in oynadığı Bond kızı olarak ta Penelope Cruz'un seçildiği 24 adlı filmin ekim ayındaki galasını büyük bir sabırsızlıkla ve heyecanla bekliyorlar. Bu kadar zaman sonra bu heyecanı hala bu seviyelerde tutabilmek gerçekten inanılmaz. Her kurumun ve kişinin bu filmlerden alması gereken oldukça fazla dersler olduğu gözüküyor.

1 yorum:

  1. Cemal bey, bu yazı ve önceki yazılarınızı da okuduktan sonra "herhangi" bir konunun derinlemesine incelendiğinde neler çıkabileceğini gösterdiniz...Bu inceleme yazısı gündemimde değilken gayet dikkatimi çekti... Çünkü vurguladığınız gibi başarıda sürekli olan, her nesili içine alan, 50 yıllık bir Bond filmleri zinciri var. Haliyle bu yazının da dikkat çekmeme olasılığı düşük... paylaşımınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil